17 Nisan 2010 Cumartesi

Anlam Sorunu

Anlam sorunu kara delik gibidir dedi terapistim. Bir yerden başladı mı anlamsızlama herşeyi yutar, başladığı yere dönmek ve orada hesaplaşmak gerekir.
Benim için anlam sorununun temelinde şüphesiz siyasetten uzaklaşmanın yarattığı boşluk var. 14-15 yaşlarında hayatın anlamını dünyayı değiştirmekle özdeşleştirirse insan, kendini çok büyük ideallerle anlamlandırırsa, 20li yaşların ortalarında o idealler avuçlarında dağıldığında kendine yer bulamaz hayatta.
Akademi benim için bir geri adımdı. Örgütlü siyasetin yarattığı hayal kırıklığından, yorgunluktan kaçıp sığınabileceğim, entellektüel derinleşme vaadeden bir tür vaha. Kaçıyordum ama ideallerimi, inançlarımı korumak istiyordum. Madem siyaset izin vermiyordu burada gerçekleştirirdim kendimi, üretirdim, burada yaptıklarım, üretimim, gelişimim bir şekilde yine mücadeleye katkı koyardı, yaptığım nihayetinde bir İŞE YARARDI. Ne büyük yanılsama. Belki bu yüzden terapistim doktoramı parçalanan kimliğin, ideallerin bir uzantısı olarak gördüyor, haklı. Siyasette boşa çıkan anlamları akademiye, doktorama yüklemeye çalıştım çünkü. O büyük anlamları birkaç kıytırık word dosyası nasıl taşısın? niye taşısın?
Gerçekle yüzleşmeli: akademi böyle büyük anlamlar yaratacak bir yer değil, ya da artık değil. Senelerini verip bir tez yazıyorsun, nihayetinde 2-3 hoca okuyor, onlarda gerçekten okursa... Hadi diyelim birkaç da makale yazdın, 50-60, iyi ihtimalle birkaç yüz kişi okur. Nihayetinde küçük ve etkisiz partimizin yayın organına yazarken okunduğundan daha az okunacaksın, onca çaba, emek nereye gidecek, neye yarayacak?
Akademide birşeyler yapmanın, yapmaktan mutlu olmanın tek yolu büyük ideallerden ve entellektüel hırslardan arınmak, alanın kısıtlarını kabullenmek, akademik üretimi bir kişisel tatmin meselesi olarak görmek, üretiminin toplumsal-politik bir karşılığı olmayacağını, olsa olsa küçük bir akademik cemaat içinde paylaşılacağını bilmek
Ya da belki bunların hepsi bahane. Yeteneksizliğimi, basiretsizliğimi örtmek için ürettiğim bahaneler. İlk gençlik yıllarımda hayal ettiğim gibi insanlığın entellektüel birikimine mütevazı da olsa bir katkı yapacak düzeye, zekaya, yaratıcılığa sahip olmadığımı anlamanın acısıyla üretilen bahaneler, bilmiyorum.
Bildiğim doktoraya yüklediğim anlamlardan sıyrılmayı başaramazsam, asla tamamlayamayacağım. Aksi takdirde terapistimin dediği gibi üstbenliğimin beni devamlı yargıladığı, cezalandırdığı, patakladığı bir alan olmaya devam edecek tezim. Yeterince büyük ve anlamlı birşey yapamayacak olmanın bilinci herhangi birşey yapmama engel olacak, hiçbirşey yapmadıkça da tez değersizliğimi, işe yaramazlığımı imleyen, giderek zaten tetikte duran anlam sorununu uyaran, sadece akademik hayatımı değil hayatımın her alanını anlamsızlaştıran bir tür kara deliğe dönüşecek.
Yapılacak şey, eğer yapılabilirse, zavallı tezimi ilk gençlik yıllarımın ideallerinden, hülyalarından bağımsızlaştırmak. Onu sadece bir tez olarak, akademik hayatta atılması gereken bir adım olarak, bir iş olarak görmek.

1 yorum:

  1. yazdıklarını okuyunca kendime çok yakın buldum özgecim. tabi ki seninkiler çok daha yoğun, güçlü... bu biraz yaşadıklarımızın ortaklığından, biraz da bu çağın ruhundan sanırım... ben kendi adıma her ne kadar ruhumda kendi isteklerini göz ardı edip gerekli olanı yapmak varsa da, isteklerimi, beni iyi hissettirecek şeyleri, kişileri öncelikle bulup, anlayarak sonra da ölümle bir şekilde yüzleşildikten sonra daha "gerçek" olarak farkedilen kısa zamanımızda o şeylerle/kişilerle daha çok zaman geçirmeye çalışmak gibi bir noktaya geldim...

    YanıtlaSil